Hemşire Abdullah Gül, dün Muğla’da tek başına PTT’ye gidip Hatay Valisi Mustafa Masatlı’ya bir kargo gönderdi.
Hediye paketi değil bu.
Vali Masatlı, paketi açtığında şaşırıp ürpermesin diye içindekileri söyleyeyim. Tastamam 72 kefen! Kefenlerin üzerinde 6 Şubat depreminde Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi ek binasının enkazında can veren sekizi hemşire 72 vatandaşın adı yazıyor.
Vali Bey’in şimdiden haberi olsun.
Binada hemşire eşi Asiye’yi kaybeden Abdullah Gül, dönemin Sağlık Müdürü ve dosyanın tek şüphelisi Mustafa Hambolat için soruşturma izni vermeyen Masatlı’yı “kefensiz yatan şehitlerimizin kefenleriyle baş başa bırakmak” için bu kargoyu yolluyor.
997.690.000 TL için
Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi ek binasının ‘A’ bloku 6 Şubat’ta yerle bir oldu ve 72 insan hayatını kaybetti.
İki çocuk annesi Asiye Gül, can veren hemşirelerdendi.
Kendisi gibi hemşire olan eşi Abdullah Gül, yıkılması ya da en iyi ihtimalle güçlendirilmesi gereken hastanenin açık tutulduğunu savunarak, şikayetçi oldu.
Dosyaya ulaştığımda gördüm ki…
Başhekimlik, Sağlık Müdürlüğü ve Sağlık Bakanlığı arasında 2011-2022 yıllarında defalarca yazışma yapılmış.
Meğer üç kurum “bütün blokların yetersiz çıktığı”nı ve binanın ya yıkılması ya da güçlendirilmesi gerektiğini biliyormuş. Bakanlık deprem güçlendirme raporu için 997.690.000 TL’yi vermeye yanaşmamış. Depremden 10 ay önce Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne “Döner sermayeden karşılayın, başınızın çaresine bakın” denilmiş.
Eski Başhekim uyardı
Eski Başhekim Yunus Doğramacı, bana yaptığı açıklamada, bu yıkımın göz göre geldiğini itiraf ederek, şöyle demişti:
“Duvarların eğildiğini gördüm. Dedim ki: ‘Bombeleşme var. Depreme dayanıksız. Benim görüşüm, depreme dayanıklı yeni hastane yapmak.’ Hambolat, ‘Bu göreviniz değil. Tepki çeker. Esnaf var. Siyasetçiler var. Kapatırsak sıkıntı olur’ dedi.”
Doğramacı, “Hastane kapatılsa ve depreme dayanıklı yapılsaydı bu insanlar ölmezdi” demişti.
AK Parti’den aday oldu
Hambolat, 6 Şubat’tan sonra AK Parti Hatay Milletvekili aday adayı oldu.
Kamuoyu baskısından milletvekili sıralarına konmadı.
Halen Sağlık Bakanlığı’nda çalışıyor.
Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı, depremin birinci yıldönümünden bir gün sonra, 7 Şubat 2024’te, Hambolat’la ilgili işlem yaptı.
Hambolat ve varsa diğer kamu görevlileri hakkında görevi kötüye kullanmak suçundan soruşturma yürütülmesi için Hatay Valiliği’ne başvurularak, izin istendi.
En çok 45 gün içinde yanıt verilmesi gerekirken 195 gün sonra karar verildi.
Soruşturma izni verilmedi
Hatay Valiliği’nin 19 Ağustos tarihli kararında binanın 2001’de hizmet vermeye başladığı, ilk deprem tetkikinin 2012’de yapıldığı, bu sonuçların bakanlığa bildirildiği, güçlendirme konusunda sürekli yazışma yapılarak, ödenek talebinde bulunulduğu ifade ediliyor.
Yeni hastanenin ise 2016’da faaliyete başladığı, ‘gelişen şartlar nedeniyle ihtiyaca binaen’ ek bina olarak hizmet vermeye devam ettiği anlatılıyor. Hastanelerin yapım, büyük onarım, bölüm açılması, yatak kapasitesinin belirlenmesi, taşınması ya da kapatılmasının il müdürlüğünün yetkisinde olmadığı savunuluyor.
Gereken tespit, tetkik ve yazışmaların yapıldığı belirtilerek, bu yüzden Hambolat hakkında soruşturma izni verilmediği kaydediliyor.
Kim açık tuttu?
Bu karar Hambolat’ı aklarken, devletin ağır kusur ve ihmalini ifşa ve ilan ediyor.
Şöyle ki:
Hambolat, binayı güçlendirmek için yazışma yaparak, ödenek istediyse olur vermeyen kimlerdir?
Kimler ödenek vermeyerek, yıkımı kolaylaştırdı?
Yıkılması gereken binada ‘gelişen şartlar nedeniyle ihtiyaç binaen’ hizmet vermeye devam edildiği itiraf ediliyor.
2017 yılında 900 yataklı yeni hastane açılmışken ek bina neden açık tutuldu?
Hangi şartlar ve hangi ihtiyaçlar bu kararı verdirtti?
Kimler “Açık kalsın” dedi?
Yoksa AK Partili eczane sahipleri zarar etmesin diye mi?
Hastanenin taşınması ve kapatılmasının il müdürlüğü yetkisinde olmadığı ifade ediliyor.
Yetki sahipleri kimlerdir?
Valilik “Hambolat sorumsuzdur, suçsuzdur” diyor.
Gel gör ki olağan şüphelilerin adını vermeye yanaşmıyor.
Ve zaten dosyada Hambolat dışında bir şüpheli de bulunmuyor!
AK Parti’den aday oldu diye mi?
6 Şubat’tan sonra Muğla’ya taşınan ve şu an Birlik-Sağlık-Sen Temsilcisi olan Abdullah Gül, kararı protesto Masatlı’ya 72 kefen gönderdikten sonra PTT önünde açıklama yaptı.
“Günün şartları bir insan canından kıymetli mi?” diye sordu ve ekledi:
“Savcı ‘İhmallerde adı geçen şahısın sorumluluğu bulunmuştur ve delilleri ektedir’ derken, sizin masum bulmanızdaki sebep nedir?”
Sahi, nedir?
Hambolat’ın AK Parti’den milletvekili adayı olması mı?
Ahmet Şık: Ne muamele görüyorsam aynı şekilde mukabele ederim
AK Parti Ankara Milletvekili ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Türk Delegasyonu Başkanı Tuğrul Türkeş, dün bana verdiği söyleşide, TBMM’deki Can Atalay oturumunda yaşanan şiddeti sert şekilde eleştirdi.
Türkeş, aynı zamanda Türkiye İşçi Partisi İstanbul Milletvekili Ahmet Şık’ı da eleştirerek, şöyle dedi:
“Ahmet Şık’ınki provokatif bir konuşmaydı. Kürsüye gelip hakaretamiz ifadeleri kullanırsa öbür tarafın elini bağlayıp seni seyretmesini beklemiyorsunuz. Yapılmaması lazımdı. Şık da amacına ulaştı. Bana göre üzgün değildir olanlardan.”
Dün beni Ahmet Şık aradı.
Hem Türkeş’e yanıt vermek istediğini hem de TBMM’de olan biteni anlatmak istediğini ifade etti.
Ben sordum, o yanıt verdi.
Tuğrul Türkeş’in sana yönelik eleştirilerine yanıtın nedir?
Bir kere Tuğrul Bey, Gezi davasıyla ilgili tutumuyla teşekkürü hak ediyor. Ama Tuğrul Bey meclise gelip giden biri olsaydı, görevi izin vermiyor olabilir, şunu görürdü: İktidar mensuplarından en çok duyduğumuz en çok sözcükler; vatan haini, bölücü, terörist, katil…
Ben gazetecilik yaparken de hizaya gelerek gazetecilik yapmadım, siyasette de hizaya gelerek siyaset yapmayacağım. Ne muamele görüyorsam aynı şekilde mukabele etmek benim görevim. Onların bize söylediğini, kendilerine söylediğimde hakaret mi etmiş oluyorum? Can Atalay için terörist dediniz mi? Dediniz. Ben de “Hayır, Can değil, sizsiniz terörist” diyorum. Tuğrul Bey de bunları değerlendirsin.
Sadece Gezi Davası’nda aldığı tutum nedeniyle işin hukuksuzluğunu görmesine rağmen hala nasıl o partide nasıl kalıyor, bence bunu sorsun kendisine.
Kürsüde çok ağır ve sert ifadeler kullanmadın mı?
Hem MHP’den hem AKP’den Can Atalay için “Terörist” dediler. Arkasından Adalet Bakanı açıklama yaptı, AYM kararının uygulanmayacağına dair. Oturumdan birkaç saat önce AK Parti Grup Başkanı Abdullah Güler’in açıklaması var, kararın uygulanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapacaklarını söyleyen. Güler’in böyle bir demeç vermesinin manası nedir? “Gerilim istiyorum” diyor.
Anayasa’nın 153. maddesi diyor ki “AYM kararları bağlayıcıdır.” Ama iktidarın iki ortağı diyor ki “Uymayacağız.” Böyle bir ortamda başladı.
Can Atalay’la hukukum var, canım yanıyor. O öfkeyle çıktım.
Konuşmamı bütünlüklü yapabilseydim, ne diyeceğim anlaşılacaktı. Söylemeye çalıştığım şu: Anayasa’da milletvekili yemini şöyle biter: “Anayasa’ya sadakatle bağlı kalacağıma şerefim üzerine yemin ederim.” AYM kararları bağlayıcı iken, uymayacağını beyan edenler yemini çiğniyor. Yani, şerefiyle bağdaşmayan bir iş yapıyor. Bir bu.
İki; “Bekir Bozdağ’ın oturumu yönetmesi sizin utancınız olmalı” diyorum. Neden? Bozdağ, Can’la ilgili milletvekilliğinin düşürülmesi kararını okuyan kişi.
Bozdağ’ın iki Adalet Bakanlığı döneminde atamasının yaptığı hakim savcıların yüzde 34’ü FETÖ’cülük iddiasıyla ihraç edilmiş. Sahip olduğu sıfatı ve gücü Fethullahçıların devlet içi örgütlenmesinin önünü açmak için kullanan bir adamdır.
En hafif tabiriyle yardım yataklıkla suçlanabilecek biridir ki, bana sorarsan örgüt üyeliğinden yargılanması lazım.
Can Atalay hapiste, çeteye devleti teslim eden adam meclisi yönetiyor. Utanılması gereken şey bu. Bunu söylemeye çalışıyordum.
Ama söyleyemedin.
Söyleyemedim. Biliyordum olay çıkacağını. Mecliste ne zaman olay çıkacağını belirleyen birtakım unsurlar var. AKP grubunu yöneten kişi ayakta müdahil oluyorsa mutlaka kavga ve saldırı oluyor. Benim altı yıllık tecrübem bu. Muhalefetten birisi mutlaka saldırıya uğracaktı.
Alpay’ın yaptığı saldırı çok organize. Önceden karara verilmiş. Bozdağ’la göz teması kuruyor. Arkasında 5-6 AKP’li var. Kürsüye geliyor. Bozdağ gongu çalıp oturumu kapattığı anda müdahalede bulunuyor. Arkasından diğerleri geliyor. Ben düşüyorum.
O an ne oldu?
Konuşma yapıyordum. Karşıdan sürekli bağırış çağırış. Ben de bağırıyorum sesini duyulsun diye. Alpay’ı son anda fark ettim, elimi kaldırıp müdahale ettim, vurmaya kalkarken ayağım kaydı ve düştüm. Yerde yumruk yedim. Sonrası hengame. Kim kimdir, bilmiyorum. Karman çorman bir ortamdı.
Sana vuranlar kimlerdi?
Alpay, ilk müdahaleyi yaptı. AKP İzmir Milletvekili Eyüp Kadir İnan. Saldırdılar 6-7 kişi birden, bildikleri iş bu, pusu kurmak.
Sen de mukabele ettin.
Tabii ki ben de vurdum, yaptığım meşru müdafaa, öz savunma. Dayak yiyecek halim yok. Daha önce Ali Bozan’ın yediği dayağı biliyorsun. Ve kimseye hiçbir şey olmadı. Alpay’a ceza aldırmak için sözle fiili eşitleyen bir tutuma itiraz etmek gerekiyordu. Bunu yapmadılar.
Özgür Özel’le polemiğe girmek istemiyorum ama yanlış bir iş yaptığını kendisine öyledim.
Ne konuştunuz?
Dedim ki “Sana gönül koymam. Ama yaptığın yanlış.” “Nedir” deyince “İki eylemi birbirine eş tutamazsın” dedim. Ben söz söylüyorum, karşı taraf saldırıda bulunuyor. O da sözle mukabele etsin. Kimseye hakaret etmedim. Bugüne kadar bize söylenenlerin aynısını onlara kullandım. “Sizsiniz terörist” dedim. Özgür’ün tutumu “Anayasa’ya aykırı biliyoruz ama dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet diyeceğiz” diyen tutumla aynı.
Özgür’ün Numan Kurtulmuş’a teşekkür etmesi…
Kurtulmuş, Atalay’la ilgili olağannüstü oturumda yaşananların sorumlularındandır. Kendisiyle görüşmemizde Gezi davasını kastederek, “Böyle bir dava bile olmamalıydı” diyen bir meclis başkanı biraz omurgalı duruş gösterebilirdi.
Kürsüye tekrar çıkmamı engellemek için meclis başkanını değiştirdiler. Kurtulmuş, bir şeyi sonlandırmak için gelmedi. Söz hakkı vermemek için geldi. Bize söylediğini kamusal alanda da söylesin ya! Ama bize söylediği fikirde mutabıksak, Gezi gibi bir dava bile olmaması gerektiğini düşünüyor ise gereğini yapacak. Nedir gereği dersen, istifa edecek.
Herkes iktidarın çizdiği yerden hizalanıyor.
Daha önce edilen küfürler, hakaretleri nereye koyacağız?
Böyle düşünenler Tuncay Özkan’ın paylaşımı üzerine AKP’den yükselen küfürlere bir baksınlar. Bu arada Özkan da Cumhurbaşkanı’nın söylediğinin eş anlamlısını söyledi. Cumhurbaşkanı “gösteriş budalası” dedi. “Züppe” demekle aynı şey. Ama onun üzerinden kopan kıyamet, sinkaflı küfürleri açık alanda yazmak…
Kiminle mücadele ettiğimizi görelim bir kere.
İktidarın çizdiği hattan hizalanan bir muhalefetin topluma faydası olmaz.
Yapılacak tek şey var:
Muhalefetin mecliste azınlık… İktidarın yasalaştırmak istediği düzenlemeyi engelleyecek sayısal çoğunluğumuz yok. İstedikleri her şey geçiyor. Mecliste fiili saldırı oluyor, onu engelleyemiyoruz. Saldırgana hak ettiği cezayı verdiremiyoruz.
Hep birlikte mecliste terk edelim. AKP, MHP baş başa kalsın. Meclisi sokağa taşımaktan bahsediyorum. Böyle bir ortamda yönetebilirler mi? Evet, utanmaları yok. Devam edebilirler. Ama meşruiyet sorunu yaratır. Biz parlamentercilik oynamayalım artık. CHP’sinden İyi Partisi’ne tüm muhalefet meclisi terk etmeli.
Şimdi meclisin yeniden toplanmasını istiyoruz.
Toplanmasına karşı mısın?
Hayır değilim ama seslendiğimiz insanlar zerre vicdan kırıntısı taşımıyor. Taşısalar açlık, yoksulluk nedeniyle intihar eden anneler ve babalardan utanırlar.
Yeniden görüşülmesinin bir faydası yok mu?
Ben görüşülmesini demiyorum. Ama sonuç almayacağız. Çünkü karşımıza AYM kararına uymayacağını belirten biri var.
Kürsü hakkını kullanan vekile saldıranlara sahip çıkan bir cumhurbaşkanı var. Neyi tartışıyoruz? Türkiye’nin ihtiyacı, bir an önce seçime gitmek.